YÜZYILLARIN SORUNU DİN, POLİTİKA

 

Geçtiğimiz günlerde SODEV’in düzenlediği ‘Yüzyılların Sorunu Din, Politika’ adlı birbirinden değerli konuşmacıların katıldığı bir konferansa katıldım.

Öncelikle SODEV’in yeni Başkanı Sayın Erol Kızılelma’ya ve yeni yönetimine Avrupa Parlemontosu Sosyal Demokrat Grup Eski Başkanı Hannes Swoboda, Viyana Üniversitesi Siyasal Bilimler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sieglinde Rosenberger, Fransız Sosyalist Partisi Yurtdışı Sorumlusu Marie-Rose Koro ve CHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr Mehmet Bekaroğlu, Doç. Dr. Ayşen Candaş, Gazeteci-Yazar Necdet Saraç gibi isimlerle bizleri buluşturduğu için teşekkür eder, yeni görevlerinde başarılar dilerim.

 

Konferans iki bölümden oluşuyordu ve konferans süresi içerisinde zaman yetersizliği nedeniyle sorduğum sorulara cevaplar yetişemeyince arada Hannes Swoboda’nın yanıma gelmesiyle sohbet etme şansı bulduk. Bu sohbette ki Swoboda’nın ilginç tespitine geçmeden önce değerli konuşmacıların çok önemli tespitlerini aktaralım.

 

İlk bölümde yabancı konukların konuşmaları ‘Sekülerizm/Laiklik’in evrensel ve yerel yorumları’ üzerine idi.
Swoboda bu düzlemde geleneklere müdahale edilmemeli çoğulcuk korunmalı temelini savundu. Benimde kendisine sorduğum daha sonra üzerinde sohbet ettiğimiz konu olan ‘Kürt kökenli Türk’ tanımını vurguladı. Etnik kökenlerin çoğulculuğun yaşatılmasının önemli temel taşlarından birisi olduğunu söyledi. Türkiye’de ki sosyal demokratları, CHP’yi ve Atatürkçüleri neden eleştiriyorsunuz sorusuna da eleştirilerinin sebebi kendi eksikliklerinde ya da askere, otoriteye dayanarak demokrasiyi laikliği korumaya çalışmasında aranmalı şeklinde cevap verdi.

 

Prof. Dr. Rosenberger, Avrupa toplumundaki değişimler üzerine çok önemli bilgiler verdi. Avrupa’ya olan ‘göç’ün Avrupa’nın  kültürel, inanç ve siyasi yapısını nasıl değiştirdiğini vurguladı. Özellikle Türkiye ile olan karşılaştırmalarda verilen istatistikler oldukça ilginçti. Son 10 yılda Avrupa’da azalan Tanrı’ya inancın Türkiye’de ne kadar arttığını gösteren bilgi önemliydi. Tanrıya inancın, dini cemaatlere aidiyet duygusunu azaldığını ancak dinin politikleşmesinin ve politikaya alet edilmesinin arttığını belirtti. ‘Tanrıya inanç, cemaatlere aidiyet azalırken dinin politikaya alet edilmesinin artması bir çelişki değil midir?’ soruma sebep olarak ‘Avrupa’ya göç’ü ve bu göçün siyasi-kültürel etkilerini’ gösterdi.

 

Marie-Rose Koro’nun ise Türkiye üzerine bir Türk siyasetçiden çok daha doğru, gerçekçi tespit ve teşhisleri vardı. Yabancıların bizi bizden daha iyi bildiğine bir kez daha şahit olduk. Dünyada ve Türkiye’de laikliğin tam anlamıyla anlaşılamadığını ve yerleşemediğini belirtti. Geleceğe dair bu konuda çok da umutlu olmadığını söyledi. Şu uyarısı ise CHP’ye idi; ‘AKP kadar çalışmadığınız sürece iktidar olma şansınız yok’

 

Unutuyordum, açılış konuşmasını CHP İl Başkanı Murat Karayalçın yaptı. Konuşmasında bu toplantının yanlış zamanda yapıldığını belirterek bir sosyal demokrat olarak daha önemli olduğunu düşündüğü CHP seçim binası açılışına gitti!

 

Konferansın ikinci bölümünün konusu ‘Dinin Politikada ki yeri, Kavramlar, Semboller ve Söylemler’ idi.

 

Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ayşen Candaş vicdan özgürlüğünün önemini vurgulayarak özgürlüğün olmadığı yerde hiçbir inancın yaşayamayacağı tespitini yaptı. Locke, Kant, Hegel gibi dindarların da seküler devleti savunduğunu dolayısıyla sekülerizmi sadece inançsızlar değil dindarların da savunabileceğini, onların da inanç ve düşüncelerinin garantisi anlamına geldiğini söyledi.

 

Gazeteci-Yazar Necdet Saraç’ın konuşması ‘din ne zaman iktidar olmak isterse sorunların başladığı, şiddetin ortaya çıktığı’ tezi üzerine idi. Bu konuda tarihten ve günümüzden örneklerle tezini anlattı. Ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığının dünyanın en büyük ruhban sınıfı olduğunun altını çizdi.

 

CHP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Bekaroğlu ise ‘Müslüman Dünyada demokratik siyaset mümkün mü?’ sorusuna yanıt aradı. İslam Dünyasında ki sorunların Ebu Hanife’nin böyle bir iddiası olmamasına rağmen mezhep imamı ilan edilmesiyle başladığını iddia etti. Bu coğrafyada gayri-müslimlere gösterilen hoşgörüden bahsetti. Ancak Müslümanın müslümana olan hoşgörüsüzlüğünden bahsetmedi. Zaman kısıtlığı nedeniyle kendisine sorularımızı soramadık ne yazık ki..

Swoboda’ya olan soruma ve sohbetimize gelirsek; Swoboda’ya ‘Kürt kökenli Türk’ tanımını ülkemizde ki Kürtlerin kabul etmediğini, bu konudaki düşüncelerini öğrenmek istediğimi sormuştum. Önce bunu tam olarak anlamadığını belirtti kendisi. Geçmişte Kürtleri yok sayma politikalarının varlığını kabul ettiğimi ancak bugün de ‘Kürt kökenli Türk’ tanımını kabul etmeme gibi bir problem olduğunu söyledim. O ise Kürtlerin öyle bir sorunu olsa çoktan Türkiye bölünürdü dedi. Neticede bu düşüncede olanların Kürtlerin çoğunluğu değil Kürt siyasetçilerin olduğu konusunda anlaştık. O şunu da eklemekten geri kalmadı; ‘Almanya ve Avusturya’da da Türklerle aynı problemi biz yaşıyoruz’.

SODEV yönetiminden öğretici bu konferansların devamını bekliyoruz.

Oğuz Kemal Özkan

Kategori: Siyasi Yazılar

Bu Yazıya Yorum Yapın