TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NE ALTERNATİF DEVLETLER
Ülkemizde artık son yıllarda demokrasi adı altında baskısını arttıran ve kutuplaşmaları körükleyen Türkiye Cumhuriyeti’nin rejimini değiştirmek isteyenlerin ya da bölücülerin güçlendiği ve seslerinin daha fazla çıktığı bir süreci yaşıyoruz.
Bu yazıda, mevcut rejimi ve devleti içine sindiremeyenlerin alternatif olarak hedefledikleri devlet ve rejimler tanımlanmaya ve o hedeflerin peşinde koşanlara her şeye rağmen insan olmanın gerekleri hatırlatılmaya çalışılacaktır, bu konuda başarılı olup olmama kaygısı güdülmeden..!
Her halk, her ulus kendi sosyo kültürel yapısına göre kendi devletini kurmak isteyebilir. Bu insan iradesinin sosyal siyasal bir sonucudur. Tabi, bu noktada faşizmle, şovenizmle araya ince bir çizgi girer. O çizgiyi çiğnediğiniz zaman kurmak istediğiniz devlet, insan iradesi olmaktan çıkar ve hayvani duyguların esir aldığı zihniyet o iradeye hakim olur. Tıpkı PKK‘nın temel özelliği olan zihniyet gibi…
Bir insanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliği aklının yanı sıra ahlakıdır. Ahlakı oluşturan temel değerler namus, şeref, adalet, dürüstlük ve özgür irade gibi kavramlardır. Bu vasıflardan yoksun bir halkın best essay writing service yaşamasının ya da devlet kurmasının hiçbir anlamı yoktur. PKK terör örgütünün kuruluş felsefesine ve bir Kürt Devleti kurma yolunda ki yöntemlerine baktığımızda bu vasıflardan hiçbirisini görememekteyiz.Eylemlerine 37 tane sivil savunmasız askeri öldürmekle başlayan bu insaf, vicdan sınırı olmayan örgüt, Türk Devleti’nin kuruluş safhasında savaştığı düşmanlarından daha fazla can almış ve bundan daha önemlisi bu can alma; kendileri her ne kadar gerilla savaşı olarak tanımlasa da kalleşçe kurulan pusular, yapılan saldırılar, masum insanların yaşam alanlarında bombalar patlatma, molotof kokteylleriyle insanları yakma, bebekleri, sivilleri öldürme gibi yöntemlerle olmuştur.
Ayrıca kendilerine PKK, yani Kürdistan İşçi Partisi ismini vererek Marksist bir ideoloji ile yola çıktığını iddia eden ve bağımsızlık uğruna al kanlara boyanmak yerine emperyalist ülkelerin kuklası olmayı seçmiş bir örgütün kuracağı devletin; bırakın Kürt halkını, herhangi bir halka onurlu bir gelecek sunabilmesi mümkün müdür? Yine bırakın bir halkı, onurlu ve halkların kardeşliğini savunan bir insanın, böyle bir örgütün bu temelde kuracağı bir devletin vatandaşı, parçası olması kabul edilebilir mi? Yıllar sonra AKP Hükümeti tarafından davet edilen Kemal Burkay’ın “Amerika’nın politikaları bizim bu mücadelemize destek vermeye uygun düşüyorsa, biz buna hayır mı diyelim? Bu akılsızlık olur.” sözü kendilerini hem sosyalist olarak tanımlayıp hem de Kürt Devleti hayalleri kuranlara en azından bu topraklarda 6. Filoyu denize döken, Tam Bağımsız Türkiye için canlarını veren devrim şehitlerinin kemiklerini sızlatma hakları olmadığını hatırlatacaktır.! Son olarak bu konu da; velev ki böyle bir devlet kurma başarısını gösterdiler, kurdukları devletin kurumlarına önder olarak düşman eline düştüğünde ‘benim annemde Türk’tü’ diyerek ‘aman dileyen’ aciz bir liderin resmini asmaya utanmayacaklar mıdır?
Yine bilindiği üzere bu topraklarda bir Şeriat Devleti kurmak amacında olan gruplar ve cemaatler mevcuttur. Bunların içlerinden sıyrılan son yıllarda adı en çok konuşulan, okyanus ötesinde konuşlanan ve Haçlı Seferlerini yapanlarla işbirliği halinde olan Fethullah Gülen cemaatini biliyoruz. Amacı BOP çerçevesinde Ilımlı İslam Devleti kurmak olan bu cemaatin izlediği yöntemlerin ise yayın organlarında ki telefon dinleme, tehdit, sahte belge üretimi ve montaj, çarpıtılmış bilgiye yönelik kampanyalara dayalı yalan haberlere, devlet kurumları içinde ki örgütlenmelerine, 70’li yıllarda kurdukları gizli kamplarda verdikleri eğitimlere, gerekirse hakim de avukat da satın alacaksınız diyen liderine baktığımızda bırakın ahlak sınırlarını, sonuçları itibariyle PKK’dan bile daha vahşi ve devlete karşı düşmanlık muhterisi içerisinde olduklarını söyleyebiliriz.
Cemaat liderinin kendisini dolu yağdırmak, sineklerin kendisini ısırmaması, zelzeleyi engellemek gibi güçleri olan birisi olarak tanıtarak Hz Muhammed’e bile verilmeyen mucizelere haiz olduğunu iddia etmesi, dünyayı Müslüman kanına bulamış istihbarat örgütü ve ülkesi ile işbirliği yapması ve o örgütün koruması altında yaşaması, kendi dini anlayışlarını hakim kılmak için kafir olarak nitelendirdikleri kişilerle birlikte ‘kıvrılıp kıvrılıp saklanan sinip sinip gizlenen sinsi aldatıcı şeytanın’ yöntemlerini kullanması PKK’ya terör örgütü demekten imtina eden BDP’liler gibi bu cemaatin mensuplarını ya da sempatizanlarını hiç mi bu durumu sorgulamaya, akıl çalıştırmaya sevk etmez?
Milyar dolarlık servetin ve dünyanın her yerinde okullar açmanın sadece iyi niyetli yapılan yardımlarla olamayacağını ve sırf barış söylemi içerisinde bulunuyorsunuz diye o okulların açılmasına izin verilmeyeceğini düşünemiyorlar mı? Ya Rusya başta olmak üzere pek çok ülkede liderinin CIA ajanı olarak kabul edildiği, öğretmenlerinin CIA ajanı olduğunun ispatlandığından haberleri yok mudur? Velev ki sizi dini değerlerinizi kullanarak kandırdılar ve böyle bir devlet kurma başarısını gösterdiler, kurdukları devletin kurumlarına önder, halife olarak kafirle işbirliği yapan, Kelime-i Tevhid’in ikinci kısmını söylemeyenlere de rahmet ve merhametle bakılması gerektiğini söyleyen(bu söze ben katılırım ama bu cemaatin mensupları ve sempatizanları kabullenemez) kişinin sular seller gibi akıttığı gözyaşlı resimlerini mi asacaksınız?Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu değerlendirirsek; Türkiye Cumhuriyeti, dünyada eşi benzeri olmayan, savaşı yani ülke savunmasını silahla başlatarak değil halkın iradesine dayanan bir Meclis kurarak yapan, düşman Ankara kapısına dayandığında dahi bugün ileri demokrasi naraları atanlara ders olacak nitelikte olan, Meclis iradesinin kararlarıyla hareket etmekten en ufak bir tereddüt duymayan, emperyalist ülkelere karşı Türkü, Kürdü, Çerkesi, Lazı tüm unsurlarıyla ezilmiş halklara örnek olacak şekilde savaşarak ve düşmanı yenerek söz konusu vatan olduğunda nasıl tek vücut olunabileceğini gösteren bir ahlak ve onur mertebesiyle ‘Ya Bağımsızlık Ya Ölüm’ temelinde kurulmuştur.
Bu ülkenin kurucusu, hedeflediği amaçlara birileri gibi ne bir başka ülkenin korumasında ne de okyanus ötesi güçlerden medet umarak ne terör ne de sinsi yöntemlerle değil, sadece milletine güvenerek o günün şartlarına göre en ileri demokratik yöntemlerle ulaşmıştır ve düşmanları tarafından dahi Nobel Barış Ödülü’ne adaya gösterilmesinin yanı sıra kendisiyle aynı zamanda kurulan devletler ve liderleri, tarihin tozlu raflarına kaldırılırken bu ülkenin kurucusu bu ülkenin kurumlarının sadece duvarlarında değil hücrelerinde ve milletinin gönlünde yaşamaya devam etmekte ve ilelebet yaşayacaktır. Emperyalist ülkelerin, iç ve dış mihrakların bu bağlamda söylediklerinin, tavsiyelerinin ve yaptıklarının uzun vadede hiçbir anlamı yoktur. Sonuçları tarih ile müspettir; 1920’lerde Boğaz’a düşman gemileri geldiğinde gittikleri gibi, 68 kuşağının 6. Filo’yu denize döktüğü gibi..!
Teşbihte hata olmazmış. Bu benzetmeler kurulan ya da kurulmak istenen binanın yani devletlerin temeli, kısas alınarak yapılmıştır. Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin iç ya da dış sebeplerden ötürü damı bacası aksa da, kapısı penceresi kırılsa da temelinin sağlamlığı sarsılmaz bir gerçektir. Gücünü ve geleceğini tarihi gerçeklerden alan ve ona göre belirleyen bir devlet ilelebet yaşayacaktır. Bu gerçeklere uymayanlar ise mide bulandırmak, halkları birbirine düşürmek, kardeşi kardeşe kırdırmaktan ve emperyalistlerin kuklası olmaktan başka hiçbir görev icra etmemiş olacaklardır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değerleri bu topraklarda yaşayan herkesi kucaklamak için idealdir. Sadece ihtiyacımız olan şey, bu temel değerleri sahiplenmek, din ve milliyet sömürüsü yapanlara prim verilmemesi gerektiği gibi bu değerleri babasının malı gibi kendi çıkarları için kullananları temeli yüksek Türk kültürü ve ahlakı olan Cumhuriyet ile özdeştirmemek gerektiği bilincidir.
Cahit Sıtkı’nın ‘Memleket isterim’ şiirinde dile getirdiği gibi, bu diyarlar kuşların çiçeklerin diyarlarıdır, kimsesizlerin kimsesi olması gereken Cumhuriyet çatısı altında zengin fakir, sen ben farkı olmadan, kış günü herkesin evinin barkının olduğu, Mevlana’sı Pir Sultanı ile kardeş kavgasının son bulması, yaşamanın sevmenin gönülden, olacaksa bir şikayet ölümden olması gereken diyarlardır..!
Bütün bu anlatılanlara rağmen, vicdanınız körelmişse, din ya da ırk penceresini bırakıp insan penceresinden ve hayatın gerçekleri gözüyle bakıp değerlendiremiyorsanız bütün bunları; bizlerinde ilk yapacağı devrim Can Yücel’in sözlerini yerine getirmekle olacaktır..Kimsenin bundan en ufak bir şüphesi olmasın..!
Ülke bölünsün istiyorum;
Yandaş,
yalaka
ve yavşaklar bir tarafa…
Onurlu, şerefli, üreten emekçiler ve vatansever insanlar bir tarafa..!
Oğuz Kemal Özkan
Bu Yazıya Yorum Yapın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.